Duygusuz olmanın moda olduğu çağdan duygusuz olduğunu sanan insanlara sesleniyorum. Yemezler, inanm
CİNSİYETLERİN DUYGULARLA İLİŞKİSİ
Duygusuz olmanın moda olduğu çağdan duygusuz olduğunu sanan insanlara sesleniyorum.
Yemezler, inanmayız J
Duyguların varlığını hiçe saymamanın akabinde kabul etmemiz gereken bir detay daha var.
“Kadınlar ve erkekler duyguları aynı tonda ve hızda yaşamazlar. “
Farklılığın olduğunu ben değil, bilim söylüyor.
Erkeklerin duygularını tanıma konusunda bir sıfır eksiyle başladığını söyleyebiliriz. Bu sıralar okuduğum Dr. Serkan Karaismailoğlu’nun “Kadın Beyni Erkek Beyni” kitabında bu anlamda yazılmış çok güzel araştırmalar bulunmakta ve okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Kitapta anlatılan bir gözlem, duyguları bastırmayı öğrenmenin cinsiyetini direkt ortaya koymuş. Ergenlik çağı ile ilgili bir seminerimde aslında ergenlik döneminde karşılaşılması olası bir tablodan bahsetmiştim. “ Arkadaşlarla ortam yapmak veya çete kurmak” gibi.
Arkadaşlığa önemin en fazla artış gösterdiği dönemde arkadaş desteği, birlik beraberlik, sosyal onay sandığımızdan daha fazladır. Hatta çok abartılı olduğunu düşünmemekle beraber, bu onay ve destekler mecburi ve elzemdir. Her iki cinsiyette de onay alma ihtiyacı olsa da erkeklerde bu oran her zaman biraz daha fazla gözlemlenmektedir. Doğal bir güdüyle, gözlemle oluşan bu onay mevzusunu ise kötüye kullanan ve özendiren dizilerin, suç oranlarını arttırıcı etken olarak kullanmalarını kınıyorum.
Çete olmak, onay almak dedikte dedik. Neymiş bu cinsiyete göre değişen duygular?
“Okul Çıkışında Görüşeceğiz Çetesi”
Ergen gruplarının oluşturduğu ordu parçacıklarını her birimiz gözlemleme fırsatı olmuştur. Karşı karşıya görüşmeler olduğunda kimse, ergen tabiriyle” R “ geri adım” yapmaz. Çatık kaşlar, sert bakışlar, buraların sahibi benim duruşuyla hakimiyet alanı oluşturulur ve bu ortamda bulunan ama gözükmeyen duygular vardır. Bunlar; korku, endişe, kaygı vs.
Çeteden biri karşı tarafa endişe ya da korkusunu yansıttığında otomatik olarak hakimiyeti ve gücü vereceğini düşünür. Kısacası, duygular gizlenir. Bir davranışın yapılma sayısı ve o davranışa olan motivasyonla ilgili araştırmalara bakarsak, pekiştirilen davranışın kalıcılığının arttığını görebiliriz. Bu nedenle de erkekler duygularını saklaya saklaya yani çete karşılaşmasında galip gele gele kalıcılığı arttırmış oluyorlar.
Gelelim kadınların duyguları bu denli derin yaşamalarına. Doğuyoruz, kendimizi bildiğimiz andan itibaren bebekler seriliyor önümüze. Gözlemliyoruz etrafı bebekler ile nasıl oynayacağımızı öğreniyoruz. Bakıyoruz ki, bebeklere ninni söylenir, ilgi gösterilir, temas edilir, uyutulur, sevilir. Duyguyla dirsek temasımız hep var olsa da duyguyu aktarmayı erkeklerden daha önce görüyor daha önce bünyemize katıyoruz.
Yine kitapta bahsedilen bir araştırmadan bahsetmek istiyorum size. Yapılan araştırmada toplam iki grup oluşturuluyor. Erkeklerin ve kadınların birbirini gözlemleme şansı olmadıkları deneyde her iki tarafında odadaki bebeklerin altını değiştirmesi isteniyor. Her iki grupta bebeklerin altını hiçbir aksilik olmadan değiştiriyor. Peki sonrasındaki tablo nasıl olmuştur sizce?
Erkek katılımcıların tamamı “ başka bir görevim var mı? “ diyerek odadan çıkıyorlar.
Kadın katılımcılar ise bebeklerin altını değiştiriyor ve bir süre onunla ilgilenmeye devam ediyor.
Bu süreçte haklı veya haksızı aramak, iğneyle kuyu kazmaktan farksız olacaktır. E peki, kabul edip öylece yaşayacak mıyız?
Hayır. İnsanlar olarak biz bize, kadınlarımıza duyguları yönetmeyi, erkeklerimize duyguları fark etmeyi öğreteceğiz.
Kadın ve erkeklerin farklılıkları duygularla son bulmuyor. Sonraki yazılarımla tek tek değinip, fark edip, değiştirmeyi tercih edeceğiz.
Farkındalıklı günler
UZMAN KLİNİK PSİKOLOG
FULYA ÇELİK